20 nci ve 21 nci Yüzyıl?da; bilim, sanat, hukuk, insan hakları ve insancıl hukuk alanlarında kaydedilen gelişmelere rağmen, tüm Dünya?da görülen şiddet olayları, toplumları derinden sarsmaya ve tehdit etmeye devam etmektedir. Bu nedenle, giderek arttığı söylenen, bir hak ve özgürlük ihlali olan, bireyin yaşama hakkını, bedensel ve ruhsal bütünlüğünü tehdit eden şiddet, uluslararası toplumun gündeminde öncelikle ele alınan, ülkelerin ve Sivil Toplum Kuruluşları-STK?nın da hassasiyetle üzerinde durduğu sosyal bir sorundur.
Dünya Sağlık Örgütü-DSÖ tarafından hazırlanan, “Global Status Report on Violence Prevention 2014-Şiddetin Önlenmesine İlişkin 2014 Yılı Küresel Durum Raporu”nda1 her yıl Dünya?da 500 milyona yakın kişinin, şiddet nedeniyle hayatını kaybettiği açıklanmakta, bu ölümlerin, acılar içinde yaşamları altüst olmuş milyonlarca çocuk, kadın ve erkeği arkasında bıraktığı vurgulanarak konunun önemine dikkat çekilmektedir.
Gelişmişlik düzeyine bakılmaksızın her ülkede ve her kültürde görülen şiddet; ikili ilişkiler dâhil, toplumsal yaşamın sürdüğü her ortamda meydana gelmekte, kuşkusuz insan ilişkilerinin yoğun ölçüde yaşandığı ailelerde, eşler ve yakın ilişki içinde bulunan kadınlar ve erkekler arasında sıklıkla görülmektedir.
Sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik nedenlere dayalı olarak, nitelik ve nicelik yönünden toplumdan topluma değişen şiddetin, bireysel düzeyde kadınlar başta olmak üzere, diğer kırılgan gruplara karşı meydana geldiği yadsınamaz bir gerçektir. Bu gerçek tüm toplumlar tarafından kabul edilmektedir.
Bu nedenle, kadınlara yönelik erkek şiddetinin toplumda meydana getirdiği tepkiler, uluslararası kuruluşları harekete geçirmiş, kadınları koruyabilmek için çeşitli uluslararası düzenlemeler yapılmış, bildiriler yayımlanmış ve kararlar alınmıştır. Uluslararası düzenlemelere taraf olan ülkeler de bu doğrultuda yasal ve yönetsel tedbirler almışlardır. Ayrıca kadınlara yönelik şiddet konusu, uluslararası ve ulusal düzeyde incelendiği gibi bilimsel araştırmalar kapsamında da ağırlıklı olarak ele alınmış, bu konuda çok sayıda araştırma yapılmış ve yayımlanmıştır.
Kadın haklarının korunması ve kadına yönelik şiddetin en az düzeye indirilebilmesi amacıyla yıllarca sürdürülen çabalar sonucunda, çeşitli ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de yeterli olmamakla birlikte kayda değer gelişmeler sağlanabilmiştir. Ancak bir diğer şiddet mağdurunun da erkekler olduğu üzerinde durulmamış, kadınlar için gösterilen hassasiyet erkekler için gösterilmemiş hem ülkeler hem de uluslararası kuruluşlar erkekler konusunda tam bir sessizlik içine girmiştir.
Oysa her yaştan, her eğitim düzeyinden, her sosyo-kültürel ve ekonomik sınıftan erkekler de kadın şiddetine maruz kalmakta ve günümüzde erkeklere yönelik kadın şiddeti belirgin bir şekilde artmaktadır. Buna karşın genel olarak kadına yönelik şiddet meydana geldiğinde toplum her zaman, “Erkekleri Fail, Kadınları ise Sadece Mağdur” olarak algılamaktadır. Bu algılama, şiddet literatüründe adeta bir “slogan haline gelmiştir.