Sorokin’in Toplum Felsefesi - Fahri Atasoy - Net Kitaplık Yayıncılık

%
15
İNDİRİM
9786052392034
%
15
İndirim
137.00 TL
116.45 TL
Temin süresi 2-4 iş günüdür.
Kargo Bilgisi

500TL ve üzeri Kargo Ücretsiz.

Ödeme Bilgisi

Sorokin’in Toplum Felsefesi - Fahri Atasoy - Net Kitaplık Yayıncılık

Toplum felsefesi ve toplumsal gerçekliğin bilgisine ulaşma problemi akademik hayatımda ilgimin odak noktası oldu. Lisans eğitimimi aldığım Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü çok bilinçli bir seçim değildi benim için. Felsefeyle orada tanıştım ve ön yargılarımın bu süreçte yavaş yavaş eridiğini hissettim. İnsanın hayatında yaşadıkları, inandıkları, dünyaya bakışı ve yeni öğrendiği bilgiler çok etkili oluyor. Benim de felsefe ve sosyoloji arasında odaklanmama bu süreç etkili oldu. Bazı karşılaştığım problemler peşimi bırakmadı. Âdeta takılıp kaldım. Gençlik döneminde içine düştüğümüz siyasal çatışma atmosferi düşünce dünyamızda birtakım problemler doğurdu. Büyük oranda onların peşinde sürüklendik. O dönemde toplum ve özelde gençlik iki kutup hâline gelmişti. Felsefe solun bir silahı gibiydi. Sağcılık bir anlamda muhafazakârlık şeklinde öne çıkıyor ve düşünce dünyasını dinî referanslarla şekillendiriyordu. Buna göre de felsefe insanı yoldan çıkarabilecek şeytanca bir uğraş şeklinde yorumlanıyordu. O zaman düşmanın silahı ile silahlanıp onu yenmenin yolunu bulmak lazımdı. Ben de onu yapmak istedim.

1980 yılı öncesi ve sonrasıyla bizim neslin hayatında bir dönüm noktası oldu. Devrimciler işçi sınıfını temele alan bir dünya görüşü benimsediler. Bu dünya görüşü zaten, Batı kapitalizmi karşısında Karl Marks tarafından ideoloji hâline getirilen sosyalizm ve uygulama örneği komünizm idi. Bunun karşısında Batı dünyasında liberal sistem ve bizde milliyetçilik ön plana çıktı. Millet gerçekliği aslında Batı modernleşmesiyle birlikte siyasal meşruiyetin temeline çoktan girmişti. Milliyetçilik hareketleriyle Batı güçlenmiş ve modern bir siyasal sistem kurmuştu. Fakat bizde bu çok yoğun bir tartışmaya sebep oldu. Tanzimat ve meşrutiyet dönemlerinde siyasiler ve aydınlar bir türlü “millet nedir” sorusuna geçerli bir cevap bulamadılar. Üç tarz-ı siyaset olarak adlandırılan Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük öyle ortaya çıktı. Gökalp buna cevap bulma yolunun Batı’da yeni ortaya çıkan sosyolojiden geçtiğini gördü. Sosyoloji bir bilim olarak toplumsal gerçekliğin aydınlatılması, açıklanması ve yasalarının ortaya çıkarılması peşindeydi. Gökalp’in etkisinde kalan milliyetçiler de bu arayışın peşine takıldılar. Milleti bilimsel olarak tanımlamak ve bu varlığın gücünden faydalanmak istediler. Sosyalist hareketlere de bu gerçeklik üzerinden karşı durmaya çalıştılar.

Dünyada, farklılaşmayı ortadan kaldıracak bir enternasyonalizm mi egemen olmaktadır yoksa farklı sosyal birimler olarak milletler-kültürler bir gerçeklik alanı olarak hayatlarını sürdürmekte midir? Milliyetçiliğin meşruiyetini ve gerekliliğini savunabilmek için bu sorulara çok sağlam cevaplar üretmek gerekliydi. Bunu yapabilecek en güçlü araç ise tabii ki sosyolojiydi. Felsefe eğitiminden sonra sosyolojinin felsefeden de faydalanarak pek çok sorumuza cevap bulabilecek bir bilim olduğunu fark etmem çalışmalarımın yönünü belirledi. Gökalp sonrasında birçok bilim insanı bu konular üzerinde düşünce üretti, bilimsel çalışma yaptı. Hilmi Ziya Ülken bunlardan birisiydi. Bu sebepten sosyoloji bölümünde yüksek lisans yaparken tez konumu “Ülken’in Millet Anlayışı” olarak seçmiştim. İkinci yüksek

Yazar:
Sayfa:
144 Sayfa
Kağıt:
2. Hamur Kağıt
Boyut:
14.00x21.00 cm
Basım Yılı:
Temmuz 2023
Barkod:
9786052392034